Anti Peygamber

Anti Peygamber

Her insanın içinde bir peygamber uyuklar ve o uyandığında, dünyadaki kötülük biraz daha artar …

Vaaz verme çılgınlığı içimizde öylesine yer etmiştir ki, korunma içgüdüsünün bilmediği derinliklerden doğar. Her insan, kendinin bir şey önereceği iirıı bekler: Ne önerdiği önemli değildir. Bir sesi vardır ya, o yeter. Ne sağır ne dilsiz olmanın bedelini pahalıya öderiz… Okumaya devam et “Anti Peygamber”

Aile

Aile max stirner

İstenilen ilk topluluk türü ailedir. Ebeveynler, karı-koca, çocuklar, kardeşler bir bütünü yani aileyi oluştururlar ve akrabaların buna katılmasıyla aile çerçevesi genişler. Aile eğer aile yasası (dindar saygı ve aile-sevgisi) üyelerince uygulanırsa, ancak o zaman gerçek bir topluluktur. Ebeveynlerini ve kardeşlerini umursamayan bir evlât, evlâtlıktan çıkmıştır: Evlâtlık yeterince ortaya konulmadığından, bu ilişki anlamsızlaşmıştır, tıpkı geçmişte anneyi ve çocuğunu birbirlerine bağlayan göbek bağının kesildikten sonra anlamsızlaşması gibi. Geçmişte bu bedensel bağla yaşamış olma gerçeği olarak ortadan kaldırılamaz ve işte bu anlamda evlât vazgeçilmez biçimde o annenin evlâdı ve diğer çocukların da kardeşi kalacaktır; ama bir bağın sürmesi için aile tini olan dinsel saygının da sürmesi gerekir. Bireyler ancak ailenin mevcudiyetini kendilerine görev edinirlerse ailenin tam üyesi olurlar,  tutucu iseler ancak o zaman kendi kökenlerinden, aileden şüphelenmezler.  Bir şey her aile üyesi için sabit ve kutsal olmalıdır, bu şey ailenin kendisidir ya da açık bir ifadeyle: Dindar saygıdır. Aile üyesi aileye düşman olan egoizmden uzak durduğu sürece ailenin devamlılığı dokunulmazlığı olan bir hakikattir. Kısacası-: Eğer aile kutsalsa aileye dahil olanların hiçbiri ondan ayrılamaz, aksi halde aileye karşı “suçlu” olur; aile üyesi, aileye karşı asla düşmanca bir çıkar peşinde olamaz, örneğin aileye ters düşen bir evlilik kuramaz. Kim bunu yaparsa,  “ailenin şerefini kirletir” ve “aileyi lekeler”, vb. Okumaya devam et “Aile”

Putların Alacakaranlığı

Putların Alacakaranlığı

Karanlık ve ölçülerin üzerinde sorumluluk gerektiren bir davanın ortasında neşesini korumak, hiç de azımsanmayacak bir meziyettir: üstelik, neşeden daha gerekli ne vardır? Delice neşeden payını almamış hiçbir şey başarıya ulaşmaz. Ancak güç fazlasıdır gücün kanıtı. — Tüm değerlerin bir yeniden değerlendirilişi , bu soru işareti öyle kara öyle devasadır ki, gölge salar, onu koyanın üstüne — böyle bir görev yazgısı zorlar her an, güneşe koşmaya, çok ağırlaşmış bir ciddiyeti üstünden silkip atmaya. Her yol mubahtır bunun için, her “ vaka” bir mutluluk vakasıdır. Özellikle de savaş. Savaş her zaman büyük akıllılığıydı çok manevileşmiş, çok derinleşmiş tinlerin; yaralanmada bile iyileştirici bir güç vardır hâlâ. Kaynağını, bilginlerin merakından sakladığım bir söz, çoktandır sloganım olmuştu: Okumaya devam et “Putların Alacakaranlığı”

Ecce Homo

Ecce Homo

l
Bu yakında insanlığın karşısına, şimdiye dek ona yöneltilmiş en çetin istekle çıkacağımı göz önüne alarak, önce kim olduğumu söylemeyi gerekli buluyorum. Aslında bilinmeliydi bu: “Kimliğimi saklamış” değilim çünkü. Ama ödevimin büyüklüğü ile çağdaşlarımın küçüklüğü arasındaki oransızlık şuradan belli ki, beni işitmediler, görmediler bile. Ben kendime açtığım krediyle yaşıyorum; belki yaşadığım da bir önyargı yalnızca?.. Yaşamadığıma kendimi inandırmam için, yazları Ober-Engadin’e[1] gelen “aydınlar” dan bir tekiyle konuşmam yeter. Bu koşullar altında, alışkanlıklarımı, içgüdülerimin gururunu aslında ayaklandıran bir ödev düşüyor bana, şunu söylemek düşüyor: Di n l eyin! Ben f a l anc ayım. Ba ş ka s ı yl a k a r ı ş t ı rmayın beni her şeyden önce! Okumaya devam et “Ecce Homo”

Biricik Cinsellik ve “Eşeysiz” Ben

Biricik Cinsellik ve “Eşeysiz” Ben
Özgür Cinsellik ve Özgün Cinsellik

Bizlerin 1921’de göremediğini Tanrı Max Stirner 1844’te gördü.    -Wilhelm Reich

Marx/Engels ve Fuerbach’ın betimledikleri insan resmi, Aydınlanma Avrupası’nın düzeyine indirgediği gerçek insanı ve yine onun düzeyindeki cinselliği tamamlıyordu. Aydınlanma projesinin kayıtsız şartsız benimsediği ve uygulamaya başladığı cinsellik işçisini daha sonra Michel Foucault ele alacak ve gerçek cinsellik saplantısını otoriter düzenin erk ile olan bağlantısına bağlayacaktı. Hümanite düşüncesini paylaşan (liberal-demokratlarından topluma entegre olmuş kiliselere kadar) herkesten şüphelenen Foucault, erkin egemenlikten uzak bir resmini çizmeye çalışıyordu. Foucault otoriteye tam olarak yenil(e)meyen bir gücün olduğundan yola çıkarken, bu güce otonom özne adını verecekti. Okumaya devam et “Biricik Cinsellik ve “Eşeysiz” Ben”

Hakikat

Hakikat

Sen hakikati ararken, kalbin neyi özlemekteydi ki? Efendini!

Ben Pilatus’un sorusuna yanıt vermek istiyorum: Hakikat nedir? Hakikat özgür düşüncedir, özgür idedir, özgür tindir; hakikat Senden bağımsız olan, senin-olmayan, senin kudretinde olmayandır. Ancak hakikat aynı zamanda asla bağımsız olmayan, kişisel olmayan, gerçek olmayan ve bedensiz olandır; hakikat Senin ortaya çıktığın gibi ortaya çıkamaz,  hareket edemez, değişemez, gelişemez; hakikat her şeyi Senden bekler ve Senden alır ve sadece Senin aracılığınla vardır: çünkü sadece – Senin kafanın içinde varolmaktadır. Sen hakikatin bir düşünce olduğunu ama her düşüncenin hakiki bir düşünce olmadığını kabul ediyorsun ya da Senin de ifade ettiğin gibi, her düşünce hakikaten ve gerçekten bir düşünce değildir. Peki, hakiki bir düşünceyi neye göre ölçer ve tanırsın? Senin güçsüzlüğüne göre; demek ki onun üzerinde gücünü kuramayışına göre! Eğer Sana üstün gelirse, Seni heyecanlandırırsa, peşinden sürükleyecek kadar coşturursa, Sen onu hakiki düşünce sayarsın. Senin üzerindeki tahakkümü, hakikatini kanıtlar Sana ve eğer Sana sahip olursa ve Sen onun takınaklısı olursan, o zaman onunla esenlik içerisindesin, çünkü o zaman Sen – efendini ve ustanı bulmuş olmaktasın. Sen hakikati ararken, kalbin neyi özlemekteydi ki? Efendini! Sen kendi erkini elde etmeye çalışmıyordun, erkli birini elde etmek ve yüceltmek istiyordun (“Efendimizi, Tanrımızı yüceltin!”). Hakikat, sevgili Pilatus, – Tanrıdır ve hakikati arayan herkes Tanrıyı arar ve över. Tanrı nerede yaşar? Kafanda; başka nerede yaşayabilir ki? Hakikat sadece tindir ve Sen onu gerçekten gördüğünü sandığın her yerde o bir – hayalettir; Tanrı Efendi sadece düşünülendir ve görünmeyeni görünür, tinseli bedensel yapmak isteyen Hıristiyan korku ve ıstırap bu hayaleti yaratmıştır; bu korku ve ıstırap hayalet inancının yüreksiz feryadıdır. Okumaya devam et “Hakikat”

Hallerim

Hallerim

Öfkeli İniltiler ya da Horror Vacui

Hazmedemeyerek yaşamak yaşamı. Tasasas sa ooohaahaa ratataarataa anasta finas koras nianasto ııımmm. Sayıklamalarla cehennemden anlatıyor, ra ta ta taaa ratatat, dikenlerini bir, bir çıkarıp bana uzatıyor, uçlarındaki kanı yalamam için. Ben, Ben değilim, Ben bir başkasıdır. Beklentiler, anlam arayışları, dizginsizlik, zevk ve eğlence suç ve ceza, pişmanlık, acı ve kan. Ben bir cehennem sakiniyim diye fısıldıyor kulağıma, 19’umdan sonra yazmamaya karar verdim, çünkü sözcüklerim gerçekle çarpışmak durumunda kaldı, bunu kaldıramadım. Cehennemi tattım ama öncesinde düştüğüm cennette yalınlığın yalnızlığını tattım. Gerçeği kucaklayacak bir ödevim yoktur benim. Dedim ya: Ben, Ben değilim. Varoluş şiirsel değildir, varoluş kaba ve serttir, bana yakışmaz, beni içeremez. Ahlâk beynin zayıflığıdır, ahlâksızca kendimi tüketmeği yeğledim. Seks, alkol, sigara, ot, absent, sevişmemek. Bir temas için cinselliğimi sattım, dokunulmamış etimi. Tanrının sevmediği yalan cennette öteki yüzüme şahit oldum hep. Okumaya devam et “Hallerim”